Dava Dilekçesindeki Unsurlar ve Eksikliği Halinde Yapılacak İşlemler
Av. Arb. Hasan DURUL
GİRİŞ
Dava dilekçesi nedir?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinin 1. fıkrasında dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar tek tek düzenlenmiştir. Dava dilekçesinde bulunması gereken unsurların bazılarının mevcut olmaması ya da mevcut olmakla birlikte bu unsurların eksik olması halinde nasıl hareket edileceği noktasında Kanunun 119 uncu maddesinin ikinci fıkrasının yeterli olmaması hususu kanunun açık hükmüyle ortadadır. Bu fıkrada, dilekçede bazı eksikliklerin bulunması halinde, eksikliğin giderilmesi adına neler yapılacağı ve eksikliğin giderilmemesi halinde yaptırımının ne olacağı açıkça bellidir. Ancak bazı unsurlar için bu yaptırımlar düzenlenmemiştir.
Kanunen dilekçede bulunması gerekip de eksikliği halinde ne yapılması gerektiği açıkça düzenlenmemiş olan dilekçenin unsurları hakkında, uygulamada sorunların ortaya çıkması olağan bir haldir. Bu çalışmamızda ilk olarak dava dilekçesinin unsurları hakkında genel bilgi vermeye çalışacağız. Sonrasında ise, eksikliğin giderilmesi hususunda 119 uncu maddenin ikinci fıkrasına tabi olan unsurlar açısından meydana gelebilecek eksiklikler ve uygulanabilecek yaptırımlar dile getirilecektir. Son olarak, eksikliğin giderilmesi hususunda Kanunun sessiz kaldığı unsurlar açısından nasıl bir yöntem izleneceği konusunda açıklamalarda bulunmaya çalışacağız.
I-Dava Dilekçesinin Unsurları – “Dava dilekçesi zorunlu unsurlar”
Hukuk yargılamasında yargılamayı başlatan ilk usuli işlem dilekçe sunumudur. Bir dava dilekçesinin hangi unsurları içermesi gerektiği, 6100 sayılı Kanunun 119 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) ilâ (h) bentleri arasında gösterilmiştir. Bu düzenlemeden hareketle dava dilekçesinde bulunması gereken unsurları şu şekilde sıralamak mümkündür. Kanunen dilekçede yer alması gereken unsurlar şunlardır:
“HMK m.119 (1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:
- a) Mahkemenin adı.
b)Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.
c)Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.
ç)Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.
d)Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.
e)Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.
- f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.
g)Dayanılan hukuki sebepler.
ğ)Açık bir şekilde talep sonucu.
h)Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.
(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.” şeklindedir. Kanunun maddesinin açık hükmünden de anlaşılacağı üzere dava dilekçesinde var olması gereken unsurlarla birlikte ikinci fıkra hükmünde bu unsurların eksikliği ya da hiç bulunmaması halinde yapılacak yaptırımlar belirlenmiştir.
HMK m.119/2 “…kalan hususların eksik olması halinde…” tümcesini kullanarak, bu maddede düzenlenen yaptırımın meydana gelmesini eksiklik olgusunun varlığına bağlamıştır. Burada eksiklik olarak belirtilen durumun, adı geçen unsurun hiç var olmaması mı yoksa var olmakla birlikte eksik nitelikte olması mı noktasında açıklayıcı bir bilgi mevcut değildir. Bu hususlar madde gerekçesinde açıklanmamakla birlikte doktrinde tartışılmasıyla ve özellikle Yüksek Mahkeme içtihatları ile şekillenmek durumunda kalmıştır.
- Eksikliğinin Giderilmesi 119 uncu Maddenin İkinci Fıkrasına Tâbi Kılınan Unsurlar
- Davacı ile Davalının Adı, Soyadı ve Adresleri (m. 119/1-b)
Dilekçenin unsurlarından olan davacı ve davalının adı, soyadı ve adreslerinden (m. 119/1-b) açıklanmak istenen, gerçek kişilerde ad ve soyadın yazılması[1], tüzel kişilerde ise, o tüzel kişinin unvanının ve çeşidinin yazılmasıdır[2]. Dava dilekçesinde taraflardan birinin veya her ikisinin ad ve soyadına hiç yer verilmemiş olması halinde mahkemenin, m. 119/2 hükmünü uygulaması gerekir. Eğer eksiklik davacının ad ve soyadına ilişkin olup Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası doğru yazılmışsa sorun olmayacağı kanaatindeyiz. Zira Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası dava dosyasında yazılı olan kişinin kim olduğu konusunda tereddüt bulunmayıp bu eksiklik maddi hataların düzeltilmesi (m. 183/1) çerçevesinde giderilebilecektir.
Dava süresinin en önemli olgunlarından birisi taraflara yapılan tebligatlardır. Bu tebligatların taraflara sağlıklı bir şekilde tebligat yapılabilmesi için, tarafların tebligata elverişli adreslerinin davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilmesi gerekliliği kanun hükmüyle ortadadır. Eğer davacı veya davalının adresi, dava dilekçesinde hiç yer almıyorsa m. 119/2 doğrultusunda hareket edilmelidir. Bir haftalık kesin süre verilmeli ve eksiklik giderilmezse dava açılmamış sayılmasına karar verilmesi ile son bulmalıdır. Davacının ve davalının adreslerinin bildirilmesinin ayrı ayrı sonuçlar doğuracağı kesindir.
Dava dilekçesinde davacı adresinin bildirilmemesi halinde m. 119/2 doğrultusunda hareket edilmesi kaçınılmaz iken dava dosyası içinde davacının adresine ulaşılması mümkün ise bu bir eksiklik sayılmayacaktır. Nitekim Yargıtay bir kararında aynen şu şekilde hüküm kurmuştur; “Dava, şirket ortaklığından çıkmaya izin verilmesi istemine ilişkin olup, mahkemece davacı tarafın verilen süre içinde davacı asilin adresini bildirmediği gerekçesiyle, HMK’nın 119. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Oysa 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar düzenlenmiş olup, ikinci fıkrasında ise, dava dilekçesinde bulunması gereken bu unsurlardan birinin eksik bırakılması veya yazılmaması durumunda mahkemenin davacıya eksikliğin tamamlanması için kesin süre vereceği, aksi halde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği belirtilmiştir. Bir başka deyişle, anılan Kanun’un 119. maddesinde belirtilen husus, dava dilekçesinde davacının adresinin hiç yazılmamış, bildirilmemiş olması halinde, davacı tarafa verilecek bir haftalık kesin süre içinde bu eksikliğin tamamlaması halinde uygulanacak yaptırımı düzenlemiştir. Somut olayda, dava dilekçesine ekli vekaletnamede davacı asilin adresi belirtilmiş, yine mahkemece düzenlenen tensip tutanağı başlığında da davacının vekaletnamede belirtilen bu adresine yer verilmiş olup, artık bu durumda HMK’nın 119/b maddesinde belirtildiği üzere dava dilekçesinde davacının adresinin bildirilmediğinden bahsetmek mümkün değildir.[3]”
Davalı adresi bakımından ise, davacı tarafından davalının doğru şekilde adresinin bilinmemesi halinde sorun ortaya çıkmaktadır. Davacının her zaman davalının adresini bilmesi hayatın olağan akışına aykırı bir beklenti olacaktır. Fakat davalının adresinin hiç gösterilmemiş olması halinde, mahkeme bu eksikliğin giderilmesi için davacıya bir haftalık kesin süre verecektir. Bu süre içinde davacı, davalının adres bilgilerini mahkemeye sunarsa, mahkeme, davacının bildirdiği adrese tebligat yapacaktır. Davacı bu kanunla düzenlenmiş bu duruma uygun davranarak m. 119/2 kapsamında verilen sürenin gereğini yerine getirmiş olur. Gösterilen adrese tebligatın yapılamamış olması ihtimalinde Tebligat Kanunu hükümleri çerçevesinde hareket edilmesi gerekecektir. Yargıtay emsal bir kararında; “Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119 maddesinde belirtilen dava dilekçesinde bulunması, bulunmaması halinde tamamlanması zorunlu unsurlardan olan davalının açık adresinin bildirilmemiş olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, anılan kanunun 119. maddesinde belirtilen husus, dava dilekçesinde davalı tarafın adresinin hiç yazılmamış, bildirilmemiş olması durumunda davacı tarafa verilecek bir haftalık kesin süre içinde bu eksikliğin tamamlanmasının istenmesi, tamamlanmaması halinde uygulanacak yaptırımın karşı tarafa ihtar edilmesidir. Aksine düşünce, gerek Tebligat Kanununun tebligata ilişkin ilgili hükümlerini (Teb.K. Md 21- 25-28) gerekse Tebligat Kanununun Uygulanmasına dair Yönetmeliğin ilanen tebliğ ile ilgili 48 ve devamı maddelerini işlevsiz hale getirecektir. Bu itibarla, davacı tarafın dava dilekçesinde davalının adresini göstermiş olması, bu nedenle dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurun dilekçede belirtilmiş olduğu göz önüne alınarak davalının tebligata yarar açık adresinin mahkemece araştırılması, davalının adresinin tespit edilmesi durumunda tebligat yapılması, bulunamaması halinde ilanen tebliğ hususunun düşünülmesi ve sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.[4]” şeklinde hüküm tesis etmiştir. Burada davacıdan beklenen bir adresin davalı adresi olarak sunulmuş olmasıdır. Her ne kadar bilmiyor olsa dahi bir adresin sunulması ile usuli işlem tamamlanmalı ve Mahkemeye bir adresin bildirilmesi ya da adresin bilinmemesiyle birlikte adresin bilinememe nedenini ayrıca da nasıl bulunabileceğine ilişkin açıklama yapılması beklenmektedir. Yargıtay tarafından emsal bir kararında; “Davacı vekili, dava dilekçesinde davalıya ait adresi bildirmiş, davalının belirtilen adresine tebligat yapılamamıştır. Mahkemece, H.M.K.nın 119. maddesi gereği davalının adresini bildirmek üzere aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca davacı vekiline bir haftalık kesin süre verilmesi üzerine davacı vekili tarafından süresinde davalının yeni adresinin bildirilmediği gerekçesiyle H.M.K.nın 115/2 maddesince dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir… Dava dilekçesi ve davalı şirketin ibraz edilen imza sirkülerindeki adresiyle sözleşmedeki şirket adresine çıkarılan dava dilekçesi tebligatı görevli memur tarafından muhatap şirketin adresten taşınarak ayrıldığından söz edilmek suretiyle mahkemeye geri çevrilmiştir. Davalı şirketin belirtilen adreslerden taşınarak ayrıldığı saptandıktan sonra, bu durumda mahkemece, 7201 Sayılı Tebligat Kanunundaki düzenlemeler gözetilerek öncelikle adresinden taşınarak ayrıldığı saptandığından ticaret sicil müdürlüğünden taşındığı adresi sormak ve tebligatı o adrese yapmak olmalıdır. Bu şekilde de davalı şirketin adresi bulunamadığı takdirde Tebligat Kanununun 35. maddesine göre işlem yapmak suretiyle taraf teşkili sağlanıp işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir[5].” hüküm tesis ederek, davacı tarafından gösterilmiş tebligatın bila iade tebliğ edilmesi sonrası yeni adres bildirmemesinin HMK m.119 bakımından davanın reddini gerektirmediğini açıkça ortaya koymuştur.
- Davacının Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarası (m. 119/1-c)
Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar arasında sayılmıştır. Kanun, gerçek kişiler için bu unsuru belirtmiş olmakla birlikte, tüzel kişiler için, bunlara özgü kimlik numarasının gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir düzenlemeye yer vermemiştir. Kanunda bu yönde sarih bir düzenleme mevcut olmadığından, m. 119/2 yaptırımına tâbi olacak şekilde, tüzel kişiler için kimlik numarası bilgisinin dava dilekçesinde yer alması gerektiğini söylemek biraz dayanaksız kalacaktır.
- Varsa Tarafların Kanuni Temsilcilerinin ve Davacı Vekilinin Adı, Soyadı ve Adresleri (m. 119/1-ç)
Davacının dava ehliyetine sahip olmadığı durumlarda yasal temsilcisi tarafından temsil edilmesi gerekecektir. Bu durumda, dilekçenin davacı veya davalı kısmında dava ehliyetine sahip olmayan taraf gösterilmekte, bunun altına ise, kendisine karşı usul işlemlerinin yapılacağı kanuni temsilcinin adı, soyadı ve adresine yer verilmektedir. Davacının veya kanuni temsilcinin davayı bir vekil aracılığıyla açtığı durumlarda ise, vekilin avukatın adı, soyadı ve adresine yer verilmektedir. Kanunla düzenlenerek dilekçede olması istenen bu olgulardan bir ya da birkaçına hiç yer verilmemiş ise m. 119/2 doğrultusunda, bu bilgilere hatalı yahut eksik yer verilmiş olması halinde ise duruma göre, m. 183/1 veya m. 31/1 doğrultusunda hareket edilmesi gerekir.
Dava takip yetkisinin, hak sahibi dışında üçüncü bir kişi tarafından kullanıldığı ihtimallerde de dava dilekçesinde bu kişinin adı, soyadı ve adresine dava takip yetkisi sahibi olarak yer verilmelidir. Bu şekilde yasal temsilci ve/veya vekilin bilgilerine yer verilmemesi halinde eksikliği halinde m. 119/2 hükmünün uygulanması gerektiği kanaatindeyiz.
- Açık Bir Şekilde Talep Sonucu (m. 119/1-ğ)
Davacı, davasını açarken mahkemeden nasıl bir hukuki sonuç beklediğini ne denli bir hukuki koruma istediğini davanın talep sonucu kısmında açık ve tereddüde yer vermeyecek biçimde ayrıntılı olarak yazmalıdır. Talep sonucunun niteliğine göre davanın türü ve değeri belli olacaktır. Zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı gibi davaya yön verecek birçok durum da bu talep sonucu kısmına göre şekil alacaktır. Davacının talebini açık, tereddüt ve çelişki doğurmayacak şekilde belirtmesi; bu talebin dava konusu kısmı ve vakıalarla da uyumlu olması gerekir[6]. Davacının, dava dilekçesinde talep sonucunu hiç yazmamış olması halinde, m. 119/2 doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Bununla birlikte, davacı, dava dilekçesinde talep sonucuna yer vermekle birlikte, dava sebebine göre bunu eksik bırakmışsa, böyle bir ihtimalde eksikliğin giderilmesi için bir haftalık kesin sürenin verilemeyeceği açıktır. Çünkü anılan ihtimalde artık dava dilekçesinde bir talep sonucu mevcut olup bunun eksik yazılmasının sonuçlarına davacı katlanacaktır. Talep ve sonucun anlaşılır olmaması halinde ise HMK m. 31 gereği hâkimin aydınlatma ödevi çerçevesinde talep sonucunun açıklatılması gerektiği kanaatindeyiz. Yargıtay bu yönde verilmiş emsal kararında; “Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119/1-ğ maddesine göre, açık bir şekilde talep sonucunun dava dilekçesinde bulunması gereken hususlardan olduğu, 119/2. maddesine göre ise, dava dilekçesinde talep sonucunun açık olmaması halinde, hakim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği ve bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği düzenlenmiştir. Mahkemece, belirtilen yasal düzenleme uyarınca gerektiğinde davacı Orman Yönetimi vekiline talep sonucunun açıklattırılması, taşınmazın tapu kaydı getirtilip, tarafların sunacakları deliller toplanarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yanlış hukuki nitelendirme ile davanın kamulaştırma kararının iptaline yönelik olduğu yönündeki kabule dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.[7]” şeklinde hüküm tesis etmiş ve anlaşılmayan durumlarda talep sonucunun açıklattırılması gerektiği hükme bağlanmıştır.
- Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası (m. 119/1-h)
Dava dilekçesinde imzanın yer almasının zorunlu olduğu tartışmasızdır. İmza olgusunun kendine has özelliği gereği, imza ya hiç mevcut değildir ya da mevcuttur. Zira imzanın eksik atılmış olması gibi bir kavramdan bahsedilemez. Bu nedenle, dava dilekçesinin davacı (varsa kanuni temsilcisi veya vekili) tarafından imzalanmamış (veya kanaatimizce sahibinin teşhisine imkân vermeyecek ölçüde paraflanmış) olması ihtimalinde m. 119/2’nin uygulanması gerekecektir.
III. Eksik Olması Halinde Hangi Yaptırımın Uygulanacağı Kanunda Gösterilmeyen Unsurlar
Kanun, dava dilekçesinde yer alan mahkemenin adı (a), dava konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri (d), davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri (e), iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği (f), dayanılan hukuki sebepler (g) olarak sıralanan unsurların eksik olması halinde ne şekilde hareket edileceği, yaptırımının ne olacağı hususunda açık bir düzenlemede bulunmamıştır. Yargıtay’ın bu unsurların mevcut olmaması halinde de m. 119/2’nin kıyasen uygulanması şeklinde bir genel yaklaşımının var olduğunu söylemek mümkündür. Öyle ki Yüksek Mahkeme bir kararında; “HMK’nın 119/2 maddesinde birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentlerinde yer alan hususların eksik olması halinde ne şekilde karar verileceğine dair bir düzenleme bulunmadığından bu hallerde mahkemenin ne şekilde karar vermesi gerektiği sorusunun yanıtı Yasa’nın diğer hükümleri de göz önünde tutularak belirlenmelidir[8].” Hüküm tesis ederek bu eksiklikteki genel yaklaşımını ortaya koymuştur.
Öyle ki kanun koyucu bu eksiklik durumlarında bu unsurlar bakımından 119. maddede açık bir yaptırım öngörmezken, burada kanun koyucunun amacı bu eksiklik ya da yanlışlıkları hiçbir yaptırıma tabi olmadığını göstermek değildir. HMK m.119’da belirtilen bütün unsurların her birinin ayrı ayrı yargılama bakımından önemi açıktır. Ayrıca kanun gerekçesinde bu unsurların neden dilekçede gösterilmesi gerektiği izah edilmiş ve HMK’nın diğer ilgili hükümleriyle bağlantı kurulmuştur. Örneğin, mahkemenin adının gösterilmesinin görev ve yetkiyle bağlantısına, vakıa ve delillerin gösterilmesinin iddia ve somutlaştırma yüküyle bağlantısına gönderme yapılmıştır. Bu örneklemelerden de anlaşıldığı üzere, kanun koyucunun amacı bunları yaptırımsız ve sonuçsuz bırakmak değildir[9].
HMK m. 119. içinde yaptırımı belirtilmeyen (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri bakımından ne yapılacağı konusunda farklı görüşler ve uygulamada farklı kararlar mevcuttur. Bu bakımdan beş bendin tamamı için tekbir yaptırım düzenlenmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Bu nedenle bütün bentleri tek tek inceleyerek uygulamada var olan yaptırım ve sonuçlarıyla açıklamaya çalışacağız.
- Mahkemenin adı (m. 119/1-a)
Dilekçenin yazılma sistematiğini düşündüğümüzde hangi kurum, makam ya da idari birime yazıldığı ilk karşımıza çıkan durumdur. Bu nedenle Mahkeme adı dava dilekçesinin olmazsa olmazıdır. Davanın açılması aşamasında dilekçenin hangi Mahkemeye tevzi edileceğinin belirlenmesi için Mahkeme adının yazılması zorunluluktur. Aksi halde yetkili ve görevli mahkemenin ne olacağı, nasıl belirleneceği gibi hukuki karmaşa ortaya çıkacaktır. Öyle ki HMK m. 119 gerekçesinde de “Mahkemenin adının dava dilekçesinde gösterilmesiyle, davacının dilekçeyi vereceği görevli ve yetkili mahkeme belirlenmiş olmaktadır” denilmiştir[10].
Mahkeme adının yazılmamış olmasının veya mahkeme adının eksik yazılmış olmasının yargılamanın başlamasına engel olacağı gibi, bu eksiklik ya da yokluğun HMK m. 183/1 veya HMK m. 31/1 doğrultusunda giderilmesinin de mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Bu şekilde bir eksikliğin yaptırımı ise dilekçenin hangi mahkemeye yazıldığının belli olmamasından ötürü dilekçenin kabul edilmemesi, reddedilmesi şeklinde olacaktır. Davanın açılması, dilekçenin kaydı ve tevzi işlemlerinin yapılabilmesi için görevli ve yetkili mahkemenin gösterilmesi zorunludur[11].
- Davanın Konusu ve Malvarlığı Haklarına İlişkin Davalarda, Dava Konusunun Değeri (m. 119/1-d)
Davacı, dava dilekçesinde açtığı davanın konusunun ne olduğunu, neye ilişkin olduğunu ve değeri para ile ölçülen davalarda dava konusunun değerini yazmalıdır. Burada davacıdan beklenen davanın niteliğini ve değerini belirlemektir. Genel olarak istenen dava dilekçesinin konu kısmında alacak davası, tapu kaydının düzeltilmesi davası, boşanma davası gibi davanın adının koyulmasıdır. Bununla birlikte konusu para ile ölçülen davalarda dava değeri de belirlenerek ona ilişkin harç alınmalı ve hüküm tesis edilirken bu bedel üzerinden dava sonuçlandırılmalıdır.
Dava konusunun değerinin gösterilmesi 492 sayılı Harçlar Kanunu açısından önemlidir. Bu Kanunun 16’ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, dava konusunun değerinin belirlenebilmesinin mümkün olduğu hallerde, dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburi olup gösterilmemişse davacıya tespit ettirilecektir. Davacı tespiti yapmaktan imtina ederse, dava dilekçesi işleme konmayacaktır. Bu ihtimalde dava zaten açılmamış olduğu için, m. 119/2’nin uygulanmasına gerek kalmayacaktır. Bununla birlikte, dava konusunun değeri eksik ya da hatalı gösterilmişse, 492 sayılı Kanunun 30 uncu maddesine göre hareket edilecektir (492 sayılı Kanun m. 16/4). Buna göre, yargılama sırasında mahkemece tespit edilen değerin dava dilekçesinde gösterilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnızca o celse için yargılamaya devam olunacak, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam edilmeyecektir.
Yargıtay harcın ödenmemesi halinde davanın HMK 119/2 gereği açılmamış sayılmasına karar verilmesi sonucu ile neticelendirilemeyeceğini bunun yerine harç eksikliği nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Emsal kararın bir kısmı şu şekildedir; “6100 sayılı HMK’nun 119/1-d maddesinde dava konusunun değerinin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece ödenmesi gereken harç hesaplanabildiğine göre dava konusunun değerinin gösterildiği kabul edilmelidir. Dava harcının ödenmemesi Harçlar Kanunun 32. maddesinde düzenlenmiş olup yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. Mahkemece bu durumda dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan HMK’nun 119/2 hükmü uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir[12].”
- Davacının İddiasının Dayanağı Olan Bütün Vakıaların Sıra Numarası Altında Açık Özetleri (İddia Yükü) (m. 119/1-e)
Dava sebeplerinin mahkemeye sunulmasında vakıalara dayandırma teorisi gereğince bir davanın sebebi, taraflar arasında meydana gelen vakıalardır. Bu nedenle dava dilekçesinde anlatılan ve hâkime sunulan vakıaların dayandığı hukuki sebeplerin tek tek belirtilmesine gerek yoktur. Davaya konu vakıaların sıra numarasıyla mantık silsilesinde açık özetlerinin bildirilmesi yeterlidir. Bu kanun hükmünün uygulanmasında karşımıza çıkması olası bazı durumlar şu şekilde sıralanacaktır. Vakıanın dilekçede hiç yer almaması, vakıanın anlatılması lakin anlaşılır olmaması, vakıanın sunulması fakat eksik şekilde açıklamaya muhtaç olarak anlatılması gibi durumlar söz konusu olabilecektir.
Dava dilekçesinde dava sebebi olan vakıalar gösterilmiş, fakat bunların eksik sunulmuş olması halinde, hâkimin taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu bir davada bu eksikliğin giderilmesini isteyemeyeceği açıktır. Eğer dava, yazılı yargılama usulüne tâbi ise, davacı zaten dava dilekçesinde göstermediği vakıaları, cevaba cevap dilekçesinde gösterme imkânına sahip olacaktır (m. 141/1) fakat dava basit yargılama usulüne tâbi ise, davacı bu imkâna sahip olamayacak ve yasada düzenlenen iddianın genişletilmesi/değiştirilmesi yasağıyla karşılaşacaktır.
Dava dilekçesinde vakıaların hiç gösterilmemiş olması halinde, bu eksikliğin m. 31/1 çerçevesinde giderilmesinin mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Bu nedenle dava açarken vakıa bildirmeyen kişinin davayı ispat imkânı olmayacak dolayısıyla davasını esastan kaybetmekten kurtulamayacaktır. Buna rağmen karşıt görüş olarak vakıa sunulmamasının sonucu olarak HMK m.119/2’nin kıyasen uygulanması gerektiği yönünde kanaat bildirilmesi olasıdır. Bu görüşe göre dava dilekçesinde vakıa sunmayan kişiye mahkeme tarafından bir haftalık kesin süre verilecek ve vakıaları bildirmesi istenecektir. Kesin süre içinde bu eksikliğin giderilmemesi halinde HMK m. 119/2 gereği davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği görüşünü savunmaktadır. Kanaatimizce ikinci görüşe katılmak hukuken davacı yanı fazlaca korumaktadır. Zira dava açan kişinin vakıa bildirmemesi, dava açmak, hak aramak gibi ciddi bir işe atfedilen önemin gösterilmemesi anlamına gelecektir. Vakıa dahi sunulmadan açılan bir dava için açılmamış sayılmasına şeklinde hüküm tesis edilmesi kanaatimizce hakkaniyetli de olmayacaktır. Vakıa bildirmeksizin dava açan kişinin dilekçesinin sonuçlarına katlanması gerekecektir.
- İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği (Somutlaştırma Yükü) (m. 119/1-f)
HMK m. 119/1-f bendine göre davacının dayandığı vakıaları somut ve açık, ispat edilebilir şekilde göstermeli, bunun da ötesinde hangi delilin hangi vakıanın ispatı için kullanılacağını da açık ve anlaşılır şekilde belirtmesi gerekir. Vakıaların hiç gösterilmemesi (HMK m. 119/1-e) iddia yükünün yerine getirilmemesi ile ilgili iken, davada vakıaların belirtilmesine rağmen, bu vakıaların açık, somut ve ispata elverişli şekilde belirtilmemesi ve vakıanın hangi delil ile nasıl ispat edileceğinin belirtilmemesi somutlaştırma yüküyle (HMK m.119/1-f) ilgilidir. 6100 sayılı HMK’da getirilmiş bu düzenleme ile delilin sadece dilekçenin sonunda yer alan deliller kısmında yazılması ya da delil listesi olarak bir dilekçe halinde verilmesi yeterli olmayacaktır. HMK bu konuda hassas şekilde davranmış ve hangi vakıanın hangi delil ile ispat edilmesi gerektiğinin de dilekçede açık şekilde bulunması gerektiği hususunu ortaya koymuştur. Her ne kadar HMK m.119/2 belli unsurların düzenlenmemesi halinde yaptırımı net şekilde düzenlemiş ise de bu kadar önem atfettiği bu husus da yaptırımın olmayacağını düşünmek iyi niyet sınırlarının üstünde bir durum olarak yer alacaktır.
Dava dilekçesinde vakıaların açık, somut ve ispata elverişli şekilde belirtilmemesi, somutlaştırma yüküne uyulmadığından bahisle davanın reddini gerektirecektir. Burada verilecek ret kararı usulden bir ret olmayıp davanın esastan reddedilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Öyle ki, somutlaştırma yükünün yerine getirilmemesinde, davada sunulmuş bir vakıa anlatımı mevcuttur, ancak bu vakıa somut, açık ve anlaşılır nitelikte değildir. Hâkim burada aydınlatma ödevi çerçevesinde vakıaların açıklanmasını talep etmelidir. Bu şekilde davacıdan talepte bulunulmuş olup hâkimin uyarmasına rağmen de davacı tarafından somutlaştırılmamış, somutlaştırma yükü yerine getirilmemiş ise, yaptırımın da ona göre olması gerekecektir. Aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da davasını ispat edememe şeklindeki bir sonuçla karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda davacının somutlaştırma yükünü yerine getirmemesi halinde vakıanın belirsizliği, davacının talebinin esastan reddi hükmüyle neticeye bağlanmalıdır kanaatindeyiz.
Yargıtay emsal kararlarında da somutlaştırma yükünün önemine çok defa vurgu yapmıştır. Emsal bir kararında; “HMK’nın 119/1-(f) hükmü uyarınca, gerek yazılı gerekse basit yargılama usulünde, iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin, dava dilekçesinde belirtilmesi gerekir. Maddenin gerekçesinde bu gerekliliğin, 6100 sayılı HMK’nda bir yenilik olarak düzenlendiği ifade edilmiştir. Böylece, özellikle ispat konusunda davaların usul ekonomisi ilkesine uygun bir biçimde, makul bir sürede sonuçlanması hedeflenmiştir. Delillerin bildirilmesi hakkındaki bu düzenleme, Kanunumuzda kabul edilen somutlaştırma yükünün de bir gereğidir (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, 14. Bası, s. 506)[13].” şeklinde hüküm tesis etmiştir.
Dava dilekçesinde delillere yer verilmiş, fakat bunların hangi vakıalara ilişkin olduğu ayrıca ve açıkça gösterilmemişse yani somutlaştırma yükünün gereği yerine getirilmemişse mahkeme bu eksikliği hâkimin davayı aydınlatma ödevi (m. 31/1) çerçevesinde giderebilecektir.
- Dayanılan hukuki sebepler (m. 119/1-g)
HMK m. 119/1-g bendinde davacının dilekçesinde hukuki sebepleri göstermesi gerektiği açıkça düzenlenmiştir. Yargıtay kararlarında ve doktrinde hâkimin Türk kanunlarını HMK m. 33 gereği resen uygulaması gerektiğini düşünmektedir. Bununla birlikte tarafların dayandıkları hukukî sebeplerle hâkimin bağlı olmadığı gerekçesiyle, hukukî sebebin gösterilmemesinin bir eksiklik sayılmayacağı kabul edilmektedir[14]. Bu nedenledir ki hukuki sebepler, dava dilekçesinin hiç belirtilmemiş, eksik veya yanlış belirtilmiş olmasının herhangi bir yaptırımı uygulamada görünmemektedir.
Yargıtay emsal kararlarının birinde aynen şu şekilde hüküm tesis etmiştir; “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun <Dava dilekçesinin içeriği> başlıklı 119. maddesinin birinci fıkrasında dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar açıklanmış; 2. fıkrasında ise dava dilekçesinde bulunması gereken hususların eksik olması halinde mahkemece nasıl bir işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince davacı, dava dilekçesinde dayandığı hukuki sebepleri bildirmelidir (HMK 119/1-g).Hukuki sebepler; davacının talep sonucunu haklı göstermek için dava dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıaların hukuki niteliğidir. Her ne kadar davacının dava dilekçesinde dayandığı hukuki sebepleri bildirmesi gerekse de hukuki sebeplerin bildirilmesi dava dilekçesinin zorunlu unsuru değildir. Hakim, Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamakla yükümlü olduğu için dava dilekçesinde dayanılan hukuki sebeplerin gösterilmemiş olmasının bir müeyyidesi yoktur.HMK 119/2. madde metninde de; birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması halinde, hakimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği, bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılacağı hükme bağlanmıştır. Bu hüküm gereğince a, d, e, f ve g bentlerinin eksikliği durumunda madde metninde belirtilen söz konusu işlemlerin yapılmasına gerek yoktur. Somut olayda mahkemece, yukarıda belirtilen ilke ve kurallar göz ardı edilerek HMK 119/1-g maddesinde belirtilen eksiklik nedeni ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olması HMK’nun 33 ve 119. maddelerine aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir[15].
Dava dilekçesi örneği
Her dava kendine has özellikler içerdiği için, dilekçe örnekleri üzerinden dava açılması sağlıklı bir yöntem değildir.
Bu konuya dair dava açmak ya da danışmanlık hizmeti almak için randevu almak sureti ile avukatlarımızdan bilgi alabilir ya da ofisimizi ziyaret edebilirsiniz.
KAYNAK
1- KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder Medenî Usul Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2014
2- ÖZEKES, Muhammed, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014 (Basım Yılı: 2015)
3- Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu 1/574
4-Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[1] ÖZEKES, Muhammed, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014 (Basım Yılı: 2015) s. 270
[2] 119 uncu madde (Tasarı m. 124) Hükümet Gerekçesi (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu 1/574, s. 45)
[3] T.C. YARGITAY 11.Hukuk Dairesi Esas: 2012/9419 Karar: 2013/8579 Karar Tarihi:30.04.2013 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[4] T.C. YARGITAY 2.Hukuk Dairesi Esas: 2013/19833 Karar: 2014/1005 Karar Tarihi: 21.01.2014 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[5] T.C. YARGITAY 14.Hukuk Dairesi Esas: 2013/6999 Karar: 2013/9807 Karar Tarihi:25.06.2013 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[6] KURU, Baki / ARSLAN, Ramazan / YILMAZ, Ejder Medenî Usul Hukuku, 25. Baskı, Ankara 2014, s. 283
[7] T.C. YARGITAY 20.Hukuk Dairesi Esas: 2012/5974 Karar: 2012/12970 Karar Tarihi: 19.11.2012 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[8] T.C. YARGITAY 21.Hukuk Dairesi Esas: 2012/16743 Karar: 2012/22172 Karar Tarihi:05.12.2012 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[9] ÖZEKES, Muhammed, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014 (Basım Yılı: 2015) s. 281
[10] 119 uncu madde (Tasarı m. 124) Hükümet Gerekçesi (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu 1/574, s. 45)
[11] Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 285
[12] T.C. YARGITAY 19.Hukuk Dairesi Esas: 2013/295 Karar: 2013/4936 Karar Tarihi:21.03.2013 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[13] T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2014/2-695 Karar: 2016/522 Karar Tarihi: 20.04.2016 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1
[14] ÖZEKES, Muhammed, Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ’e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 16, Özel Sayı 2014 (Basım Yılı: 2015) s. 297
[15] T.C. YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2013/2030 Karar: 2013/3444 Karar Tarihi:04.03.2013 sayılı ilamı – Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sürüm:6.0.1